Anasayfa > Selefilik > Selefin Akidesi Tercih mi Zorunluluk mu?

Selefin Akidesi Tercih mi Zorunluluk mu?

Selefin Akidesi Tercih mi Zorunluluk mu?

Selefin akidesi tercih mi yoksa zorunluluk mu sorusunun cevabını vermeden önce akide konusu ve akide konusunun dindeki öneminin iyi anlaşılması gerekir ki Selefin akidesinden kastımızın ne olduğu da ortaya çıksın.

Dinin Asıllarını Teşkil Eden Akide Konularında Tercih Olamaz

Akide meseleleri tartışmaya açık ya da ihtilaf edilebilecek konular değildir. Eğer dinin asıllarını oluşturan bu meseleler tartışmaya açık ya da ihtilaf edilebilir konular olsaydı, Müslümanlar hiçbir zaman tam manası ile kardeş kalamaz bilhassa daha da büyük parçalanmalara maruz kalırdı. Çünkü asıllarında birleşilmeyen dinin toplayıcılığı olmazdı. Bu sebeple Ehl-i Sünnet alimleri ne cedelde ne de ihtilafta rahmet olmadığını icma ile kabul etmiş ve bu konuda zikredilen meşhur hadisin zayıf olduğunu zikretmişlerdir. Naslara baktığımızda gelen ayet ve sahih hadislerin tamamı göstermektedir ki ihtilaf defaatle zemmedilmiştir. Bu sebeple Kuran’da ve Sünnet’te özellikle akide meselelerinde tercih sunulmamıştır. Nitekim akide dediğimizde cezm edici, Müslümanların sahih inancı ile Müşrik, Yahudi ve Hristiyan inancına sahip olanları ayıran keskin çizgilerdir. Bu sebeple özellikle akide mevzularında kesinlikle müsamaha gösterilmemektedir.

Bir kimse ilmine ya da cehaletine göre dinde füru olan bir meselede hata ederek sadece bir günah sahibi olup, affedilebilirken; akaid meselelerinde yerine göre küfre ve şirke düşebilir. Bu sebeple dinin asıllarını oluşturan bu meselelerde kişinin adımlarını çok dikkat ederek atması önemle haizdir. Toplumumuzda akide dediğimizde her ne kadar dinin asılları olarak zikredilse de hocalar tarafından yetirince halka eğitim verilmediği açıktır. Hatta öyle ki gerek televizyon programlarında gerek internet mecralarında özellikle duygulara hitap etmek için birçok siyer dersleri, fıkıh dersleri tefsir dersleri verilmektedir. Lakin abdestin ahkâmı dört dörtlük bilinse de tevhidin rükünleri ya da imanın gerekliliklerinin bilinmediği bir toplum nasıl tam manası ile tevhid ehli olabilir ki?

Bu Akide Müslümanları Toplayıcı En Hakiki Unsurdur

Bu sebeple Ehl-i Sünnet alimlerimizin akideye dair kitaplarına baktığımızda şunu görmekteyiz öncelikli bahsi geçen mevzular sürekli iman, tevhid, sünnet ile yetinmenin, bidat ibadetlere gayretten daha faziletli olduğu ve benzeri başlıkları zikrettiğini sonra cemaat olmanın fazileti Müslümanların bir olması gerekliliği zikredilmiştir. Çünkü dinin asıllarında birleşemeyen bir toplum cüzlerinde asla birleşemez. Nitekim fıkıhta sahabede de birçok meselede ihtilaf olsa da onları kardeş kılan değerler asıllar yani akide meseleleri olmuştur. Bu sebeple ümmet içerisinde ne zaman bir fitne olsa ne zaman Müslümanların başına bir musibet gelse Sünnet imamlarının hemen bir akide kitabı telif ettiğini görürüz. Şüphesiz toplumları birleştiren en yüce gaye Allah’ın tüm Ademoğlunu mükellef kıldığı ortak gaye olan kulluk ve tevhid gayeleridir.

Peki Selefin Akidesi Derken Neyi Kast Ederiz?

Selefin Akidesi Tercih mi Zorunluluk mu?

Selefin akidesi derken Selefi Salih’in yani Allah ve Rasulu (s.a.s) tarafından övülmüş, tezkiye edilmiş ve örnek gösterilmiş neslin akidesini kast ederiz. Aşağıdaki sırası ile zikredilen ayet ve hadislerle de ispat edildiği gibi bu nesil bize örnek gösterilmiş ve kendileri gibi iman etmeyen toplumun imanının kabul edilmeyeceği ifade edilmiş bir toplumdur. Bu sebeple selefe tabi olmak Kuran’a ve Sünnet’e göre zorunluluktur.
Bu konuda ki delilleri sırasıyla zikredelim.

‫مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُٓ اَشِدَّٓاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَٓاءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًاۘ س۪يمَاهُمْ ف۪ي وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِۜ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرٰيةِۚۛ وَمَثَلُهُمْ فِي الْاِنْج۪يلِ۠ۛ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْـَٔهُ۫ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى ‫سُوقِه۪ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغ۪يظَ بِهِمُ الْكُفَّارَۜ وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْرًا عَظ۪يمًا

Muhammed Allah’ın Rasulu’dur. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükuya varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vadetmiştir. (Fetih 29)

‫وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَه۪يدًاۜ وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّت۪ي كُنْتَ عَلَيْهَٓا اِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّنْ يَنْقَلِبُ عَلٰى عَقِبَيْهِۜ وَاِنْ كَانَتْ لَكَب۪يرَةً اِلَّا عَلَى الَّذ۪ينَ هَدَى اللّٰهُۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُض۪يعَ ا۪يمَانَكُمْۜ اِنَّ ‫اللّٰهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ

İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resul’ün de size şahit olması için sizi vasat bir millet kıldık. Senin yöneldiğin yeri (Kâbe’yi) biz ancak Resule uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırt etmemiz için kıble yaptık. Bu, Allah’ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir. Zira Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir. (Bakara 143)

‫وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي ‫تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ

Öne geçen ilk Muhacirler ve Ensar ile onlara güzel bir şekilde tabi olanlar var ya, işte, Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş. (Tevbe 100)

‫فَاِنْ اٰمَنُوا بِمِثْلِ مَٓا اٰمَنْتُمْ بِه۪ فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا هُمْ ف۪ي شِقَاقٍۚ فَسَيَكْف۪يكَهُمُ اللّٰهُۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۜ {البقرة 137}‫

Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar, dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar. Onlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, bilendir. (Bakara 137)

وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدٰى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَب۪يلِ الْمُؤْمِن۪ينَ نُوَلِّه۪ مَا تَوَلّٰى وَنُصْلِه۪ جَهَنَّمَۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يرًا۟ ‫‫{النساء 115}

Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Resule muhalefet eder ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve alır Cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir. (Nisa 115)

‫عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بن مسعود رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: (خَيْرُ النَّاسِ قَرْنِي، ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ، ثُمَّ الَّذِينَ 1‫يَلُونَهُمْ

Abdullah bin Mesud’dan gelen rivayette Allah Rasulu (s.a.s) şöyle buyurdu. “Ümmetimin en hayırlısı benim asrımda yaşayanlardır. Sonra onlara tabi olanlar – yani tabiinler – Sonra da onlara tabi olanlardır. – Yani, etbaut tabiun’dur.”

‫عن أبي سعيد الخدري رضي الله عنه قال: قال النبي صلى الله عليه وسلم : {لا تَسُبُّوا أصحابي، فلو أنَّ أحدَكم أَنْفَقَ مثل 2‫أُحُد، ذهَبًا ما بَلَغَ مُدَّ أحدهم، ولا نَصِيفَه.}

“… Ebu Said El- Hudri (r.a) şöyle demiştir: Nebi (s.a.s) Şöyle buyurdu: Sahabelerime sakın sövmeyiniz. Sizden biriniz Uhud dağı kadar altın infak etse, sahabelerden birinin iki avuç sadakasına erişemez. Hatta bunun yarısına bile ulaşamaz.”

‫عن البراء بن عازب رضي الله عنهما أنَّ النبيَّ صلى الله عليه وسلم قال في الأَنصَار: {لاَ يُحِبُّهُم إِلاَّ مُؤمِن، وَلاَ يُبْغِضُهُم إِلاَّ 3‫مُنَافِق، مَنْ أَحَبَّهُم أَحَبَّهُ الله، وَمَنْ أَبْغَضَهُم أَبْغَضَه اللَّه.}

Bera b. Âzib ra rivayet edildiğine göre Nebi -Sallallahu aleyhi ve sellem Ensar hakkında şöyle buyurmuştur: «’Onları ancak mümin kişi sever ve onlara ancak münafık olan kimse buğz eder. Kim, onları severse Allah da onları sever ve kim de onlara buğz ederse Allah da ona buğz eder.»

Bu ve daha birçok deliller bizlere göstermektedir ki Sahabe dini aktarmadaki görevlerini hakkıyla yapmış Allah ve Rasulu (s.a.s) tarafından övgü ve tezkiyeye mazhar olmuş, örnek bir toplumdur. Onları örnek almakta, bir tercih değil zorunluluktur. Nitekim emir hem Allah’tan hem de Rasulu (s.a.s)’den çok açık gelmektedir.

Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse doğru yolu bulmuş olurlar, dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar. Onlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, bilendir. (Bakara 137)

Yukarıdaki ayette de zikredildiği gibi

Bu da bize gösterir ki başta sahabe olmak üzere en hayırlı üç nesil bizim örneğimiz olmalıdır. Bununla beraber ilim ehli bize bu menhecte bazı kaidelerde zikretmiştir. Mesela sahabe umumen tezkiye edilmiş ve adildir. Allah ve Rasulu’nun tezkiye ettiğini de kimse cerh edemez. Lakin bununla beraber hiçbirisi hatasız değildir. Onlar hataları ile ibret doğruları ile örnek olan bir toplumdur.  Allah’u azze ve celle Kuran’da sahabeden umumen bahsederken Muhammed (s.a.s) ile beraber olanlar diye bahsetmiştir. Nitekim onlar öyledirler. Bedir’de, Uhud’ta, Hendek’te, Rıdvan Biati’nde her koşulda sahabe, Rasullerinin yanında olmuşlardır. Allah Rasulu (s.a.s) zor ve sıkıntılı zamanlarında da yanında olmuşlardır ki, Allah’ta onları bu sebeple Muhammed Allah’ın elçisi onunla beraber olanlar diye tanımlamıştır.

Aynı zamanda Allah onlardan Tevrat ve İncil’de dahi bahsetmiştir. Yine onları tüm ümmete örnek, şahit ve vasat bir toplum kılmış ve onların imanlarını zayi etmeyeceğini beyan etmiştir.

Yine Allah öne geçenlerin onlardan muhacir ve ensar olduğunu söyledikten sonra sırasıyla diğerlerinde imanda ve amelde öne geçmek için yalnız onlara tabi olması gerektiğini söylemiştir.

Onlar ki daha hayatta iken Allah kendilerinden razı olmuş. Onlarda Allah’tan razı olmuş ve ebedi cennet onlar müjdelenmiştir. Yine Allah, Rasulunu o sahabe toplumunun yardımı ile desteklemiştir.

Allah kitabında birçok yerde onlardan bahsetmiş, Kuran’ın ayetleri onlar hayatta iken nazil olmuştur. Bu sebep ile deriz ki sahabe sözün üzerine konuşulamayacak Allah kelamı ile tezkiye edilmişken bize düşen sadece onları örnek alıp, onlar gibi iman etmektir.

‫عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- {لَيَأْتِيَنَّ عَلَى أُمَّتِى مَا أَتَى عَلَى بَنِى إِسْرَائِيلَ حَذْوَ النَّعْلِ بِالنَّعْلِ حَتَّى إِنْ كَانَ مِنْهُمْ مَنْ أَتَى أُمَّهُ عَلاَنِيَةً لَكَانَ فِى أُمَّتِى مَنْ يَصْنَعُ ذَلِكَ وَإِنَّ بَنِى إِسْرَائِيلَ تَفَرَّقَتْ عَلَى ثِنْتَيْنِ وَسَبْعِينَ مِلَّةً وَتَفْتَرِقُ أُمَّتِى عَلَى ثَلاَثٍ وَسَبْعِينَ مِلَّةً كُلُّهُمْ فِى النَّارِ إِلاَّ مِلَّةً وَاحِدَةً قَالُوا وَمَنْ هِىَ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ مَا أَنَا عَلَيْهِ 4‫وَأَصْحَابِى.}

Abdullah bin Amr (r.a) dan, şöyle dedi: Allah Rasulu (s.a.s) Beni İsrail’in başına gelen her şey, ümmetimin de başına gelecektir. Nalın, nala benzediği gibi, Eğer onlardan aleniyetten annesiyle zina eden olduysa, benim ümmetimde de bunu yapan olacaktır. Beni İsrail yetmiş iki fırkaya ayırtılmıştır. Benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, hepsi ateştedir, bir tanesi hariç, o fırka hangisidir ey Allah’ın Rasulu dediler. Benim ve ashabımın yolu üzere bulunanlardır, buyurdu.

Bu hadiste de açıkça ifade edildiği gibi bizlerin kurtulan fırkadan olmamızın reçetesi Allah Rasulu (s.a.s) ashabının yoluna uymamız ve onları örnek almamızdır. Zaten yukarıda da bu hadisi tasdik eden birçok ayeti zikretmiştik. Bu ve daha birçok delil ile açıkça görülmüştür ki her ilmi öğrenmenin bir menheci ve metodu vardır. Çarpım tablosu öğretmeden, bölme, çıkarma öğretmeden bir çocuğa parabolleri öğretemeyiz. Keza dini öğretirken de bir nesle kaynağı tarafından örnek gösterilen sahabe neslini yok sayarak doğru bir din anlayışı sunamayız. Yine görmekteyiz ki Kuran’da ve Sünnet’te övülen toplumun örnekliğini kabul etmeyenler, ya kafir batı toplumu filozoflarını örnek almış, ya da dinin merkezine adeta kendini koyarcasına kendisini topluma örnek göstererek sapkın fırkalar oluşturmuştur.

Bu sebeple Müslümanların bir olması ve toplumun akidesinin, menhecinin ıslahı için acilen sahih akideye yani selefin akidesine dönülmesi gerekmektedir. Bu da dini asıllarına yani Kuran ve Sünnete sahabenin menheci ile dönmekle mümkündür.

  1. Buhari 2533 Müslim 2652 ↩︎
  2. Buhari: 7.C.3432.S – İbnu mace: 1.C.161.N ↩︎
  3. Buhari, Menâkıbu’l-ensâr 4; Müslim, Îmân 129. Ayrıca bk. Tirmizî, Menâkıb 65 ↩︎
  4. Tirmizi 2853 Elbani hasen ↩︎

Soru Bölümü