Anasayfa > Selefilik > Selefilik ve Şia

Selefilik ve Şia

Selefilik ve Şia

Bu yazımızda Selefiliğin Şia’ya bakış açısı ve bu iki taife arasında ki ilişkiye değinmeye çalışacağız. Maalesef diğer makalelerimizde belirttiğimiz gibi bazı Tekfirci ve harici zihniyetin aşırılıkları bu konuda da Selefiliğe mâl edilmektedir. Meseleye insaflı bakmayıp sadece birilerini devlet ve toplum nezdinde günah keçisi gibi göstermeye çalışan kişilerin “Püsküllü iki bela: Selefilik ve Şia” başlığını yazıp sonrasında Selefiliği zalim, Şia’yı da mazlum olarak gösterme gayretine şahit olmaktayız.

Selefiler Şiilere Nasıl Bakar?

Öncelikle Selefiler bir taifeye isimleriyle değerlendirmez. Anlam doğru ise isimler üzerinde çok durulmaz. Anlamın doğru veyahut yanlış oluşunu da selefin menhecinde Kuran ve sünnet ile tespit etmeye çalışırlar.

Buradan hareketle Şiilik nedir? Sorusunun cevabını alırsak buna bakış açımızın da nasıl olması gerektiği ortaya çıkar.

Buraya girmeden önce bizler bir inancın batıl, şirk, küfür olduğunu söylememiz kesinlikle o inanca sahip olanlara saldırı, terör eylemleri veyahut İslam’ın kabul etmeyeceği diğer şeyleri yapılmaya ruhsat tanıdığımız anlamına gelmez. Bu noktada bize en güzel örnek Muhammed (a.s.v)’dır. Kendisi Yahudi inancının batıl olduğunu devamlı söyler ancak bununla beraber onlara güzel muamelede bulunur. Komşuluk hukukunu yerine getirir, kendisine kötü söz söyleyen Yahudilere onlar gibi karşılık vermezdi.

Bir şeyin hükmünün küfür ve şirk olduğunu söylemek başka bir şey dinimizin kabul etmediği eylemlere girişmek başka bir şeydir. Hak, birilerine haksız saldırılar yaparak anlatılmaz. Bunlar sadece dış güçlerin -ki aramıza fitne tohumları koymaya çalışan kişilerdir bunlar- ekmeğine kaymak sürmekten başka işe yaramaz.

Şiilik-Rafizilik Nedir?

Şii kelimesi sözlükte taraftar, grup manasına gelmektedir. İlk dönem Muaviye (r.a)’ya karşı Ali (r.a)’ın hilafetini savunan kişilere ‘Şiatu Ali’ yani ‘Ali taraftarları’ denilmiştir. Bu kişiler hilafetin Ali (r.a)’a ait olduğunu savunmuşlardır ki hak olanda budur.

İlk dönem bu iki grup arasında inançta, akidede hiçbir fark yoktu. Ancak daha sonrasında fitnecilerin hareketleriyle başta Ali (r.a) tazim de aşırı giden ve sonrasında İslam inanç esaslarından uzaklaşmalar söz konusu olmuştur.

Rafiziler ise Abdullah İbn Sebe denen Müslüman olduğu iddia edilen, ehli-i beyti sevdiği iddia eden, Ali (r.a) için aşırı giderek önce hilafetin onun hakkı olduğunu iddia eden sonra da O’na ilahlık mertebesi yakıştıran bir Yahudi’nin ortaya attığı bir dönemde ortaya çıkmıştır. Bu tür görüşleri ve sahabeyi tekfir edenin Abdullah İbn Seb’e olduğunu bizzat Şia’nın büyük alimlerinden olan El-Kummi ‘el-Makalat ve’l Furuk’ adlı eserinin s.10-21 de söyler.

İslam alimlerinden olan Lalekai ise Usulu İ’tikad Ehl-i Sunne adlı eserinde: “Vasiyyet (her nebinin varisi var görüşü) recat ve imamların ilahlığı görüşünü İbn Seb’e uydurdu ona uyanlarda Şia bidatini uydurdu” demiştir.

Şia’ya Neden Rafizi Denildi

  • Bu konuda kendi kitaplarında farklı rivayetler vardır.
  • Ebu Bekr ve Ömer’in hilafetlerini reddettikleri için “Rafada –yüz çevirdi” denilmiştir.
  • Yine dini terk ettikleri için böyle denilmiştir.1

Denildi ki Zeyd b. Ali b. El- Hüseyin’e gelerek:

“Ebu Bekr ve Ömer’den beri olduğunu söyle ki seninle beraber olalım.” Dedi. Hüseyin de ona dedi ki: “O ikisi ceddimin (Rasulullah’ın) arkadaşıdır, bilakis ben onlara dost olurum.”  Bunun üzerine “o halde seni Rafd ederiz” dediler. Böylece Rafizi olarak isimlendirildiler. Onlara biat edenlere ise Zeydiyye denildi.

İbn Hazım Rafizileri Hristiyanlara benzeterek Rafizi kitaplarını şöyle reddediyor:

“Şüphesiz Rafiziler Müslüman değillerdir. Sözleri dinde hüccet değildir. Onlar Rasulullah ’tan yirmi beş sene sonra ortaya çıkan bir fırkadır. Başlangıcı İslam’a tuzak kurmak için davet eden, Yahudi ve Hristiyanların yalanları ve küfürlerinin mecrasında akan taifelere uyulması ile oldu.’’

Şiilerin Bazı İnanç Esasları

Girişte de dediğimiz gibi bizler bir taifeye isimlerden dolayı övme veyahut yerme yapmayız. Ancak onların inançlarını bilmekle bu mümkün olur. Buradan hareketle Şiilerin bazı inanç esaslarından bilgiler verip sonra Müslümanın bunlara karşısında ki tavrına değineceğiz.

Şiilerin Allah Hakkındaki İnancı

Şiiler ’de beda inancı2 diye bir inanç vardır. Anlamı ise “Allah’ın belli bir şekilde vuku bulacağını haber verdiği bir olayın daha sonra başka bir şekilde gerçekleşmesi”.

Allah hakkında Beda (yani ilimden önce cahil olma) sahibi olduğunu söylerler. Halbuki Allah’u Teala ezeli ve ebedi ilmiyle olmuşu ve olacağı bilir.

Bir Müslüman Allah’ın cahil olduğunu söyleyen bir kişiye nasıl bakıyorsa selefiler de öylece bakmaktadır bu kişilere.

Şiilerin Kuran İnancı

Bu sapık insanlar Kur’an’ın tahrif edildiğine inanırlar. Yani sahabe tarafından Kur’an’a ekleme ve artırma yapıldığını iddia ederler.

Kendilerine göre Allah Resulü (a.s.v) vefat ettikten sonra Cibril Fatma (r.a)’ya onların inandığı Mushaf’ı vahyetmiştir.

Bu konuda Nuri et-Tabersi ’nin3 te’lif ettiği “Faslu’l Hitab fi İsbati Tahrifi Kitabi Rabbil Erbab” adlı eserinden dolayı ödül almış ve öldüğünde kutsal mekân saydıkları Necef’e gömmüşlerdir.

* ‘’İnsanlardan yalancı olanlar hariç hiç kimse Kur’an’ın indirildiği şekilde toplandığını iddia etmemiştir. Onu ancak Ali ve imamlar toplamış ve o şekilde muhafaza etmiştir.”4

* İnşirah suresin de “Damadın Ali ile senin zikrini yücelttik” diye bir ayet vardı fakat Kur’an’dan çıkartıldı.”5

Yine inançlarına dönük ilginç ve çelişkili bir rivayet:

Ahmed et-Tabersi el-İhticac adlı kitabında:

“Zeyd b Sabit’e dedi ki “Ali bize Kur’an-ı getirdi fakat onda muhacir ve Ensar’a kınama vardır. Biz Kuran’ı toplarken bunları çıkartmayı düşünüyoruz.’’

Zeyd Ömer’e dedi ki: “Kuran’ı toplama işini istediğiniz gibi bitirsem sonra Ali topladığı Kuran’ı ortaya koyarsa, bütün yaptıklarımız boşa gitmez mi?

Ömer: “Çaresi nedir o zaman?” dedi.  Zeyd “Siz daha iyi bilirsiniz” dedi

Ömer: “Rahatlamamız için onu öldürmekten başka çaremiz yoktur” dedi. Halit İbn Velid’e onu öldürmesini söylediyse de olmadı.

Ömer Halife olunca, Ey Ebu’l Hasen topladığın Kuran’ı getirirsen üzerinde ittifak edebiliriz” dedi. Ali ise “Maalesef bu mümkün değildir” dedi. Ben onu Ebu Bekir’e aleyhinize delil olsun diye getirdim “Bizim bundan haberimiz yoktu”” (Araf 172) veya “Onu bize getirmedin” (Araf 129) dememeniz için getirdim. Benim elimde olan Kuran’ a ancak temiz olan veya benim soyumdan olanlar el sürebilir “dedi.  Bunun üzerine Ömer: “Onun (aslının) açığa çıkacağı malum bir vakit var mıdır? dedi. Ali de: “Evet” dedi.  Evladımdan el-Kafim ortaya çıktığında onu açıklar ve insanları ona yöneltir.” Dedi  

Mushaf’ı Fatıma Denilen Bir Kitaba İman Ederler

Rasulullah’ın vefatından sonra Cebrail’in Fatıma (rhn)’ya getirdiğine inanılan metindir. Bu metinde şu ifadeler yer alır:

  • Ben hiçbir peygamber göndermiş olmayayım ki ona bir varis kılmış olmayayım. Seni peygamberlere üstün kıldığım gibi varisini varislere üstün kıldım.
  • Hüseyin’i vahyimin haznedarı kıldım. Ona şehadeti ikram ettim.
  • Cafer hakkında şüphe edenler helak olacaktır. Ona kaşı çıkan bana karşı çıkmış olur.
  • Ali benim dostumdur. Ondan Hasan olacaktır. Dostlarım kendi zamanlarında küçümsenecekler. Reislerin, Türklerin, Deylemlerin rehberlik ettikleri gibi rehberlik eder, öldürülür, yakılır, korkutulur …
  • Kuran’ın üç mislidir ve Allah’a yemin olsun ki, o Mushaf da sizin Kuran’ınızdan bir harf dahi yoktur.  Ve bizde öyle bir ilim vardır ki geçmişte olan, şu anda olan ve kıyamete kadar olacak olayların ilmi vardır.6

Şiilik inancına bak sonra Ehli sünnet selef menhecine sahip olan Müslümanların inancına bak kardeşim. Yer ve gök arasında ki farktan dahi daha fazla bir fark vardır. Bize düşen onlara karşı ilimle müteyakkız olmaktır.

Şiilerin Allah’ın Övdüğü ve Resulüne (a.s.v) Arkadaşlar Kıldığı Sahabeler Hakkında ki İnancı

Bu konuda Kuleyni Furu’ul Kafi de ve El- Kummi Tefsirinde sahabe düşmanlıklarını net olarak ortaya koyarlar.

* Kuleyni “Ravdatu’l Kafi” adlı eserinin 202. Sayfasında şöyle der:

“Nebi (s.a.v) in vefatından sonra üç kişi hariç (Mikdad, Selman ve Ebu Zer) insanlar dinden döndüler.’’

* Es-Safi adlı tefsir kitabında (ki bu kitap, Şia’nın en meşhur ve en kıymetli tefsir kitaplarından olup en çok itibar edilen bir eserdir) bu konuda pek çok rivayet zikredilmiştir. Bu rivayetlerin çoğu da bu inancı yani Ehl-i Beyt ile birlikte Selman-Ammar ve Bilal hariç pek az sayıda sahabe dışında Rasulullah’ın ashabının dinden dönerek kafir oldukları inancını teyid etmektedir.

Ebu Bekr, Ömer, Osman ve Muaviye ateşten tabutlar içerisindedirler.7

Ebu Bekr ve Ömer için “İki put, iki Tağut iki cibittir. Aişe ve Hafsa’ya da lanet ederler.

Şiiler sahabelerin dört tanesi hariç hepsini tekfir etmektedir. Yine Aişe ve Hafsa annelerimize lanet okuyup, iftiralar atmaktadırlar.

Ömer (r.a) öldürüldüğü günü eğlenirler, onu öldüren Mecusi Ebu Lu’lu’yu överler. Hatta bu kişinin türbesi bile mevcuttur.

Şiiler Ali (r.a) hakkında ise aşırıya giderler. Bazıları onu vasi, bazıları nebi bazıları ise İlah olarak görmektedir.

Selefilik ve Şia

Şiilerin On İki İmam İnancı

İmamet meselesi Şia mezhebinde dinin erkânından sayılacak kadar önemli bir dereceyi haizdir. Ta ki Şiiler imameti inkâr eden kimsenin kâfir olacağı ve bu sebeple ebedi cehennemde kalacağını kail olmuşlardır. Bu konuyu misallendirmek gerekirse; Küleyni’nin Ebu Cafer’den rivayet ettiği “İslam beş şey üzerine bina edilmiştir: (Bunlar): Namaz, Zekât, oruç, hac, Velâyet dir” şeklinde ki rivayeti zikredebiliriz.

Onları masum görürler:

Allame Bakır el-Mealisi Farsça olan “Hayatu’l Kutub” adlı kitabında: “İmamların mertebesi Nubuvvet ve risalet mertebesinden daha üstündür”.8

Ebu Ca’fer’in rivayetinde ise “Şayet imam yeryüzünden bir saat kaldırılsa, denizin sakinleriyle dalgalandığı gibi yeryüzü sakinleriyle öylece dalgalanırdır”.9

Ca’feri Sadık’dan gelen bir rivayette şöyledir: “İmam bir şey bilmek istediği zaman bilir”10

İmamlar bir şeyi bilmek isterlerse bilirler, İmamlar ne zaman öleceklerini bilirler ve kendi istedikleri zaman ölürler.11

Ebu Basir şöyle dedi: Ebu Abdullah (Ca’feri Sadık) buyurdu ki: “Bir imam, başına nelerin geleceğini ve sonunun nereye varacağını bilmiyorsa, o, Allah’ın kulları üzerindeki hücceti değildir”12

Ebil Basir’in rivayetiyle Ca’feri Sadık şöyle demiştir: “Dünya ve ahiretin tasarrufunun imamların elinde olduğunu bilmiyor musun? İstediği zaman onları bırakır ve istediği kişiye def eder”13

İmamın yaptığı her ameli Allah’ın emrettiği bir dini kural olarak telakki ederler. (el hutut-ul arıza li’ş şiati-l-isney aşeriyye)

Ricat İnancı

Ricat: Dirilip tekrar geri gelmesi el-Kaim diye isimlendirdikleri imamların geri geleceğine inanmaları demektir.

On ikinci imam gelince Ebu Bekr ve Ömer’i diriltip bir ağaca asacağına inanırlar.

Mehdi ortaya çıkınca, Aişe annemizi diriltip recm uygulayacağına inanırlar.

Şia’nın gasp edilmiş haklarını alacaklar.

Şia’nın Takiyye İnancı

Takiyye: İnandığından başka görünme yani münafıklıktır. Bu inançlarına bir de rivayet uydururlar.

Takiyye “İmanın onda dokuzudur” derler.

 “Takiyyesi olmayanın dini yoktur.” derler

Dininiz hakkında sakınınız. Onu takiyye ile perdeleyiniz zira takiyyesi olmayanın dini yoktur.14

Takiyye olması müstesna namazda elleri bağlamak namazı bozar.15

İbn Teymiyye dedi ki: “Rafizilik bidatinin aslı zındıklıktır. İlhad, kasıt ve bolca yalandır. Zaten onlarda “dinimiz takiyyedir” diyerek bunu itiraf etmişlerdir. Takiyye ise kalpte olanın dille farklı söylenmesidir. İşte bu yalan ve münafıklıktır.”16

Çamur İnancı

Çamurdan kasıt Hüseyin (r.a)’nun kabrinin toprağıdır.

Hüseyin’in kabrinin çamuru her derde devadır.17

Muta Nikahı

Bir kadın ile muayyen bir ücret karşılığında, belli bir müddete kadar nikah akdi yapıp bu akdin bir gereği olması kabilinden bu kadından yararlanmak manasına gelen Mut’a nikahı Şiilerce caiz olan bir nikah türüdür.

“Mut’ayı inkâr eden dinimizden çıkmıştır.”18

“Allah Şia’mıza içkiyi haram kılıp yerine mut’ayı verdi.”19

“Bir defa mut’a yapan Hasan derecesinde olur. Cehennemden azad olunur. Allah’ın öfkesinden güvende olur. İki defa Mut’a yapan Hüseyin derecesinde olur. Hayırlı kimselerle haşrolunur. Üç defa mut’a yapan Ali’nin derecesinde olur. Cennette peygamberle olur.”20

“Her kim mümine bir kadın ile mut’a yaparsa Kabe’yi 70 defa tavaf etmiş gibi olur.”21

Şia’nın Kerbela ve Necef İnancı

Şia imamlarının kabirlerinin bulunduğu yerleri harem sayarlar. Kufe, Kumm, Kerbela onlar için kutsaldır.

Allah’ın haremi Mekke, Muhammed’in haremi Medine, Ali’nin haremi Kufe, bizim ise Kumm’dur derler.

Allah Kabe’ye buyurdu: “Kerbela toprağı olmasaydı seni faziletli kılmazdım. Eğer sana Kerbela toprağından eklemeseydim ne seni ne de iftihar ettiğim Kabe’yi yaratmazdım Kerbela toprağına büyüklenmeksizin yerinde dur. Mütevazi, zelil ve alçak ol. Aksi halde sana öfkelenir ve cehennem ateşine atarım.”22

Ali’nin kabri yanında kılınan namaz, başka yerde kılınan namazdan 100 bin kat üstündür.23

Şia’nın Sünnilere Bakış Açısı

Şiiler Ehl-i sünnete Nasıbil derler. (Ali (r.a) sevmeyenler demek isterler)

Ehli sünnet hakkında sorulunca “Kanı helaldir, böylelikle senden korkar, eğer kimse görmeden onlardan birini denizde boğabilirsen boğ! Üzerine duvar devirebilirsen devir! malı sorulunca “gücün yettiğince onlardan al”24

İbn Teymiyye demiştir ki: “Rafiziler ehli sünnete savaş açanlara dostluk gösterenlerdir. Tatar ve Hristiyanları dost edinmiş, onlardan yana tavır almışlardır. Nitekim sahilde Rafiziler ile haçlılar birbirleri ile yardımlaşmış hatta Rafiziler Müslümana ait savaş atlarını ve silahlarını sultanın uşaklarını ve kölelerini orduya ait daha birçok şeyleri ve çocukları kaçırıp Kıbrıs’a (Hristiyan dostlarına) taşımışlardır ve matemlerini dile getirmişler, Tatarlar Müslümanlara karşı üstünlük elde edince sevinmişlerdir.

Bunu kendi tarihimizde de pek çok kez müşahede etmekteyiz. Yavuz Sultan Selim ne zaman batıya sefere çıksa bunlar arkadan saldırıya geçmiştir. Hatta şöyle denmiştir “Şiiler olmasa idi Viyana kuşatılmıştı”. Peki şu an ki Şiiler olmasaydı acaba Müslümanlar nerede olur?

Ruhullahi’l Musevi el-Humeyni: şöyle demektedir. “Nasıbi (sünni) ve Havariclere gelince Allah bu ikisine de lanet etsin, bunların ikisi de necistirler.”25

Ebu Basir Ebi Abdullah’dan naklen der ki: “Nuh (as) gemiye köpekle hınzırı bindirdi fakat veledi zinayı bindirmedi. Nasıbi ise veledi zinadan daha şerlidir.”26

Humeyni: “Kavi olan görüş Nasıbi’nin malından ganimet olarak ve ek olarak da beşte birinden alınmasını zimmet ehline ilhak etmektir. Bilakis zahir olan Nasıbi’nin malını nerede olursa olsun ve ne şekilde olursa olsun alınmasının caiz olmasıdır.”27

Davud b. Fergattan rivayetle der ki:

“Ebu Abdullah’a dedim ki Nasıbiyi öldürme konusunda ne dersin? Dedi ki kanı helaldir lakin senin hakkında korkuyorum yani seni yenmesinden korkarım. Onun üzerine bir duvarı yıkmayı yahut suda boğmayı senin aleyhine şahitlik yapmasın diye bunları yapmaya gücün yeterse yap. Dedim ki malı hakkında ne dersin? Gücün yettiği kadarını al.”28

Eski İran Dini Lideri Humeyni’nin Bazı Sözleri

Peygamber tebliğ vazifesini hakkıyla yerine getirmemiştir. (Muhtarat Min Ehadis ve Hitabat)

Allah Resulü (a.s.v)’ın Ali’nin (r.a) hilafetini tebliğ edip bildirmek hususunda eksiklik yaptığı sonucunu doğuran ahlak dışı bu ifadeleri kullanmaktadır.

“Sünniler ve Hariciler necistir. Bizler onların kesinlikle kafir olduklarını söyledik hatta bazı durumlarda öldürülmeleri vaciptir!” (Kitabut Tahareh, sayfa 458)

Şia’nın sapık inançlarının tümünü yazacak olursak bu makale bunu kaldırmaz. Görüldüğü gibi Şii inancı Kuran ve Sünnet’ten fersah fersah uzaklaşmış bir inanç sistemidir.

Sonuç:

Bizler bu sapıklıkları söyleriz ancak kavga gürültü ile değil, emniyet ortamını bozacak fiillerle değil ilmi bir şekilde bunları ifade ederiz. Ve bunları söylemek birilerinin söylediği gibi bela değildir veyahut tekfirci zihniyetin yaptığı aşırılıklar gösterilerek Selefiliği püsküllü bela olarak isimlendirmek insaf ehline yakışacak bir durum değildir. Bunları ilmi ve nezaket kurallarına uyarak söylemek ümmetin vahdetini bozmak, Siyonizm’e destek demek değildir.

Bir taifenin yanlışlıklarını söylemek İslam’ın gidişatını durdurmak değildir bilakis İslam’ın daha köklü ve daha hızlı gitmesini sağlamak içindir.


  1. Ebu’l Hasan el-Eş’ari Makalatu’l İslamiyyin 1/89 ↩︎
  2. Sigat İslam Ebu Ca’fer Muhammed b. Yakub b. İshak el-Kuleyni öl. H.329 / Usul’u Kafi s.20 – Terceme Daru’l Hikem (2 cilt olarak çıktı )25. Bab ↩︎
  3. el Mirza Hüseyn en Nuri et Tabersi Şii Ulemanın önde gelenlerindendir. 18 şevval 1254 de Taberistanın Nur kenti köylerinden Yalu da doğmuş 1320 de Necef te vefat etmiştir. ↩︎
  4. Kuleyni’nin El-Kafi fi Usul’id-Din, Kitabu’l Hucce bab 35. N.603 / Darul Hikem Yayınları ↩︎
  5. En-Nuri Tabersi – Faslul Hitab 5/347 ↩︎
  6. Kuleyni / el-Kafi fi Usul’ud-Din , Kitabu’l Hucce bab 40. N.630 Sahife, Cifr, Camia ve Fatıma Musafı Babı ↩︎
  7. Biharu’l Envar 30-236 ↩︎
  8. Allame Bakır el-Mealisi / Farsça olan kitabı Hayatu’l Kutub s.3 s.10 ↩︎
  9. Kafi s.104 ↩︎
  10. Kafi 259. ↩︎
  11. El-Kafi c. B.47 s.436 ↩︎
  12. El-Kafi c. B.47 s.436 ↩︎
  13. Kafi 142. Sayfada ↩︎
  14. Usul’u Kafi 5/482-483 ↩︎
  15. Usul’u Kafi 5/482-483 ↩︎
  16. Minhacu’s Sunne 1/168 ↩︎
  17. El-Mufid / l-Mizar ↩︎
  18. Molla Fethullah el-Keşşani 2/295 ↩︎
  19. El-Kummi s.330 ↩︎
  20. Molla Fethullah Keşşani / Tefsiru’l Mihacus Sadıkin s.292-293 ↩︎
  21. Keşfu’l Esrar s.35 ↩︎
  22. Kitabu’l Bihar 10/107 ↩︎
  23. Kitabu’l Bihar 10/107 ↩︎
  24. Sistani /Minhacu’s Salihin 2/187 ↩︎
  25. Ruhullahi’l Musevi el-Humeyni : Tahriru’l Vesile c.1 de s. 18 ↩︎
  26. Muhammed b. Ali b. Hüseyin el-Kummi/ İkabu’l Amel (amellerin cezası) s. 252 ↩︎
  27. Tahriru’l Vesile c.1 s. 352 de ↩︎
  28. El- Har el- Amili / Ve Sairi Şia c. 18 s.463  ayrıca  Nimetullah el-Cezairi  Envaru’l Numaniyi  de c.2 s.308 de bunları nakletmiştir. ↩︎

Soru Bölümü