Şeyh Elbani’nin Hadis İlmindeki Yeri
Şeyh Elbani’nin Hadis İlmindeki Yeri
Hiç şüphesiz hadis ve hadis ehlinin varlığı, tarihi inkâr edemeyen ve güvenilirliklerinde hiçbir sıkıntı bulunmayan kişilerin aktardıklarınca her daim olacaktır. Bu her ne kadar âdâb-ı muaşereti dâhi doğru düzgün tatbik edemeyen kişilerce tevil ve dahi inkâr ediliyor olsa da, tarihin akışı ve içerisinde bulunmuş olduğumuz ortam bunu tam anlamı ile ispatlamaktadır. Çünkü onların varlığını ispatlayan tek şey, var oldukları hakkında sarf edilen mücerret sözlerden ibaret değildir. Ortaya koymuş oldukları ilmi nizam, asırlarca insanların ve dahi âlimlerin arasında ihtilafa sebep olan düşünceleri çürütür nitelikte ki tasnifatları, bunu ayrıca ispatlayan alâmetlerdendir.
Tasavvufun özellikle bu toplumda yayılmasının en büyük zararlarından biri de hadis ehline olan düşmanlıktır. Zira bidatlar üzerine mebni olan bir akidenin, Müslümana vereceği fayda ancak onu dinden bir adım daha dışarı çıkmaya yardım etmesidir. Dünya hayatında ki yaşantısını şirk, küfür ve asgari de bidat üzerine bina eden bir topluluk, hiçbir zaman hadis ve hadis ehlinin değerini anlamayacaktır. Çünkü bu değeri gerektiği şekilde anlamak ancak doğru olan akidenin ve menhecin ikamesinden sonra mümkündür. Bundan mütevellit, bu türlü dalaletlerin yaygın olduğu bir ortamda hadisi ve ehlini savunan kişilerin bulunması zordur. Bu asırda ise Şeyh Elbani dendiği vakit, akla gelen ilk tasavvur menfidir. Çünkü onu, henüz kitaplarını dahi okumaya güç yetiremeyen insanların menfi yönde tasavvur etmelerine sebep olan şey, akidelerinin fasit olmasıdır. Onlar, ümmetin üzerinde ittifak etmiş olduğu bir aslı kullanarak, fasit bir hüküm veriyorlar. Ne olursa olsun akidesi şirk ve küfür olan bir insanın hadisçi oluşu kabul görmez. Bu kaide onlarca da uygulanmıştır. Onlar Şeyh Elbani’nin akidesini fasit gördükleri için, kendisinin kendi aralarında sürekli olarak kullandıkları hadislere hüküm vermesinden ziyade, ağzına almasını dahi kabul edemiyorlar. Bu ise onun hadisçiliğinde sıkıntı bulmalarından dolayı değil, akidesini kabul etmemelerindendir. Hatırlanacağı üzere İsmail Hünerlice ’ye ki kendisine hoca vb. asla denilmez, Şeyh Elbani’nin kim olduğu sorulunca verdiği köpek salyası mesabesinde olan şu sözü sarf etmişti: “Elbani de kimmiş? Adamın suratında meymenet yok. Baksanız yüzü domuza benziyor. Bir de âlim diyorlar” diyerek hakarette bulunmuştu. Bizim o ve hemcinslerine vereceğimiz cevap gayet makul ve açıktır. O da: herhangi bir Müslümanın diğer bir Müslümana bu türlü bir yakıştırma yapması İslam’da meşru olmamasından ziyade, onların kendisi için yanıp kül oldukları tasavvufun neresindedir. Eğer buna cevap verirlerse bu ancak bir vecihten olur. O da: “Biz onu Müslüman görmüyoruz” bu ise işin rengini değiştirir.
Bunların yanı sıra, Şeyh Elbani gibi anaların kendisi gibi birisini doğurmadığı bir kişiyi ilmi yönden eleştiren Ebubekir Sifil hoca gibiler de mevcuttur. Herhangi bir mukayese yapılacak olursa, Ebubekir Sifil, diğer başkalaşım şahsiyete göre hem ilmi hem de hitabet noktasında çok daha üstündür. Aslında olması gereken “الجزاء من جنس العمل” yani “karşılık amelin cinsindendir” kaidesini uygulamaktır. Yani Ebubekir Sifil’e ilmi cevap, İsmail Hünerlice ‘ye de hakaret etmek gerekir. Lakin öğrenmiş olduğumuz İslami ahlak ve âdâb-ı muaşeret kurallarınca böyle bir şey yapmamız mümkün değildir. Bunun için o başkalaşım şahsiyeti şeytanı ile baş başa bırakıyoruz. Ebubekir Sifil’e gelince, kendisinin Şeyh Elbani’nin kitaplarını okumadığı, konuşmalarından ve tespitlerinden gayet açıktır. Bu ise bize, kendisinin ancak akideden kaynaklanan bir düşmanlıktan dolayı Şeyh Elbani’yi eleştirdiğini göstermektedir. Meymenet ve hatta hüsn-ü hitabet yoksunu insanların eleştirdiği gibi eleştirmemesi, onlar ile aynı akideyi paylaşmadığını göstermez. Şeyh Elbani’nin kitapları dahi onlara karşı kendisini müdafaa etmeye yeterlidir. Onun için burada zikredeceklerimiz onun şahsi müdafası değil, Şeyh Elbani’nin hadis ilmindeki yeri. Şayet hadis ilminden nasipleri varsa, onun bu konuda ki değerini ve yerini anlarlar, yok ise zaten akidelerinin muktezasını tatbik etmiş olurlar.