İslam’da Ticari Ortaklık
İslam’da Ticari Ortaklık
(Ticari) Ortaklığın Tanımı
Ortaklık istihkakta (herhangi bir pay da) toplanmak demektir. Veya herhangi bir ödenekte veya veraset gibi mallarda iki ya da daha fazla kişiler arasında olan tasarrufun/girişimin ismidir. Ya da alış ve satış girişimidir.
Ortaklığın Meşru Oluşunun Hikmeti
İnsan malının artışına ihtiyaç duyar. Bazen insan buna ya tek başına yapabilecek kudretinin olmadığından dolayı ya da sermayesinin olmadığından dolayıdır. Çünkü bu ihtiyaç insanın tek başına başaramadığı sanayicilik, tüccarlık, tarımsal gibi projelere ümmetin ihtiyaç duymasından kaynaklanmaktadır.
Bundan dolayı Allah insanların hacetlerini giderebilsin, mallarını çoğaltabilsin diye ve özellikle insanın tek başına yapmaya kalkışamayacağı büyük projeleri ortak olarak yapmaları için bunu onlara mübah kılmıştır. Çünkü ortaklık, şayet doğruluk, emanet, hoş görü, helal kazanç ve karşılıklı rıza ile yapıldığı takdirde berekete ulaşmanın ve mal artışının sebebidir.
Ortaklığın Hükmü
Ortaklık caiz olan bir akittir. Allah bunu kullarını rızıklarını kolayca kazanmaları için mübah kılmıştır. Bunun Müslümanla ve gayrısı ile yapılması da böyledir. Yine bu, kâfirin tek başına sermayede harcama hakkına sahip olmama şartı ile onunla yapmak da caizdir. Böylelikle kâfir olan kişi, riba/faiz ve aldatma gibi Allah’ın haram kıldıklarını işlemez, yine Allah’ın haram kıldığı suret/resim satışı içki ve domuz eti ticareti yapmaz.
Nitekim Allah şöyle buyurmuştur:
وَإِنَّ كَثِيرًا مِنَ الْخُلَطَاءِ لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَا هُمْ
“Zaten aralarında ortaklık ilişkileri bulunanların çoğu birbirine haksızlık ederler; yalnız iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapmakta olanlar böyle değildir; ama onlar da o kadar az ki!” (Sad suresi 24)
Yine Allah (c.c) şöyle buyurur:
وَإِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً أَوِ امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ فَإِنْ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْ ذَلِكَ فَهُمْ شُرَكَاءُ فِي الثُّلُثِ
“Eğer bir erkek veya kadının, anası, babası ve çocukları bulunmadığı halde malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kız kardeşi varsa, vasiyetten ve borçtan sonra her birinin payı altıda birdir. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar.” (Nisa Suresi 12)
Saib (r.a)’dan gelen hadiste Allah resulü şöyle buyurmuştur:
“Cahiliye döneminde benim ortağımdın. Sen ne hayırlı ortaktın. Bana (sattığım malda) muhalefet etmezdin. Benimle de cedelleşmezdin.” (İbn Mace no:2287 Sahih)
Ortaklık Çeşitleri
Malda Ortaklık
Bu (İslam’da ki usule göre tarifi): iki veya daha fazla kişinin menkul veya gayrı menkul mallarda ortaklık kurmasıdır. Ya da herhangi bir sanayi alanında ve ya buna benzer olan ticaret ile alakalı olan şeylerde ortaklık kurmasıdır. Bu isi iki kısma ayrılır:
- İhtiyari ortaklık (yani kendi kendine oluşan ortaklık): bu ise iki ortağın ortaya sergilediği davranış ile oluşur. Yani ticarette yaptıkları fiiller ile oluşur. Mesela menkul veya gayrimenkul gibi emlak mallarında ortaklık kurmaları gibidir. Böylelikle onların arasında mülki ortaklık oluşmuş olur. Yani kendileri her ne kadar işe ortak olmak için başlamamışlarsa da, yaptıkları iş sonucunda mülki ortak olmuş olurlar.
- Zorunlu ortaklık: bu ise iki veya daha fazla kişinin kendi istekleri dışında gelişmiş olan bir ortaklık türüdür. Mesela iki kişinin bir malı miras bırakması gibidir ki, böylelikle kendisine miras bırakılan kişi onların arasında zorunlu olarak ortak olarak kalır.
Zorunlu ortaklık olarak zikredilen kısımda, sanki ortaklardan biri diğerinden yabancıymış gibi davranıp diğerinin izni olmadan satış yapamaz. Şayet bunu yaparsa ortağının nasibini delmiş olur. Ya da ortağı ona izin verir ve o da her malda satış yapabilir.
Sözleşmeli Ortaklık
Bu ise aynı alış verişte olduğu gibi malın tasarrufunda ortaklıktır. Asıl murad edilen kısım ise burasıdır. Bu ortaklık türünde ise her ortağın kendi üzerine düşen malı işletmesi mümkündür. Eğer ortağının kendisine vermiş olduğu bir vekâlet varsa, o vakit onun malını da tasarruf edebilir. Sözleşmeli ortaklık ise beşe ayrılır:
- Mudarebe ortaklığı (spekülasyon: mevcut piyasa yapısının değerlendirilmesi sonrasında oluşan beklentiler dikkate alınarak ve risk üstlenilerek kazanç sağlayabilme çabasıdır)
- Vucuh ortaklığı
- İ’nan ortaklığı
- Ebdan ortaklığı
- Mufavada ortaklığı
Mudabere
Bu ortaklardan birinin ortaya bir mal miktarı koyup, o malın dörtte biri gibi bilinen ve yaygın bir kâr ile ticaret yapmasıdır. Ya da üçte biri ile yapmasıdır. Geri kalan ise malın sahibine aittir. Şayet malın satışından sonra zarara uğranılmışsa o kardan ona verilir. O malı işleten kimseye ise bir hak yoktur. Şayet herhangi bir teammüd (bilerek yapılan zarar) ve satışta aşırı gitme olmadığı halde mal telef olmuş ise, o malı işleten kimse üzerine bir şey yoktur. Bu şartlardan: tasarruf da vekâlet olması, malı işleten kimsenin yaptığı işte mahir olması, yaptığı iş için kendisine ücret verilmesi, kâr da ise ortak olmasıdır. (bu şartlardan biri zayi olmuş ise, ortaklık geçerli sayılmaz)
Hükmü
Muhakkak ki Allah resulü (s.a.v) Hatice ile kendisinin malında mudarebe yapmıştır. Yani Hatice’nin mallarını satmıştır. Onun ile şama gitmiş o ve ticaretten kâr kazanmıştır. Bu ise Cahiliye döneminde bilinin ticaret şekillerinden biri idi. Bu konuda ki hadislerin biri de:
Urve b. Ebu’l-Ca’d el-Barüld şöyle dedi : “ Nebi (s.a.v) kendisine kurbanlık veya koyun alması için bir dinar verdi. Urve iki tane koyun aldı, onlardan birini bir dinara sattı. Nebi’ye bir dinar ve bir koyun getirdi. Bunun üzerine Rasulullah alışverişinde bereketle dua etti. Urve toprak satın alsa kar elde ederdi.”
Ebu Davud (3384) Buhari (3642-ter.3406) Tirmizi (1258) İbni Mace (24029 Dare kutni (3/10/29-30) Beyhaki (6/112) Ahmed (4/375) İbni Hazm (8/436-437) Albani (1287-İrva)
Yine diğer hadislerden biride:
Zeyd b. Eslem şöyle dedi : “ Ömer b. el-Hattab r.a’nın iki oğlu Abdullah ve Ubeydullah Irak’a giden ordu içerisinde sefere çıktılar. Sefer dönüşünde Abdullah ve Ubeydullah, Ebu Musel-Eşari’ye uğradılar. Ebu Musa o zaman Basra emin idi. Ebu Musa, Abdullah ve Ubeydullah’a merhaba, hoş geldin deyip onları ağırladı. Sonra Ebu Musa onlara : Size faydalı bir iş üzere gücüm yetseydi elbette sizin için onu yapardım dedi. Sonra da : Bilakis, burada Allah’ın malından vardır. Onu müminlerin emirine göndermek istiyordum. Ben onu size borç olarak teslim edeyim. Siz onunla Irak emtiasından bir takım emtia satın alın, sonra onları Medine’de satarsınız. Size vereceğim ana malı müminlerin emirine teslim edersiniz, kar da sizin olur dedi. Abdullah ve Ubeydullah : Bunu çok isteriz dediler. Ebu Musa dediği gibi yaptı ve Ömer’e onlardan malı alması için bir de mektup yazdı. Abdullah ve Ubeydullah Medine’ye gelince emtiaları sattılar ve ondan kar elde ettiler.
Şartları
- Ortaya konan malın mal sahibinden olması ve onu işleten kişinin buna ehil olması gerekir
- Ortaya konan malın miktarının belli olması gerekir
- Ortaya konan malın hazırda bulunan mal olması, borç olmaması gerekir
- Mal sahibi sermayeyi onu işleten kimseye tevdi etmeli
- Satılan maldan kazanılan miktar her iki tarafa da verilmeli
- Satılan maldan kazanılan kâr belli miktarda olmalı dörtte biri veya üçte biri gibi
Bu şartlardan biri zayi olursa anlaşma feshedilir.
Şayet mal hakkında herhangi bir ihtilafa düşülürse, orada ki tek söz sahibi sermayenin asıl sahibidir. Hadiste geçtiği üzere:
İbn Abbas’tan şöyle gelmiştir: “Şayet insanlara, dava hakkı verilseydi, insanların kanlarını ve mallarını isterlerdi. Ancak yemin iddia edenin üzerinedir.” (Muttefekun aleyh)
Vucuh Ortaklığı (Kredi ve İtibar ortaklığı)
İki ve daha çok kimsenin ödünç para kullanarak veya veresiye mal alıp peşin satmak yoluyla elde edecekleri kârı paylaşmak üzere ortaklık kurmalarıdır. Gerek ödünç para bulma ve gerekse vadeli mal alma, kişinin ticaret itibarına bağlı olduğu için bu ortaklığa; “şirket-i vücûh” veya “zimmet üzerine ortaklık” adları da verilir.
Bunu ise Seleften bazı ilim ehli caiz olarak kabul etmemiştir. Çünkü ortaklık sermaye ve iş ile oluşur ki bunda ikisi de yoktur. Bunun sebebi ise arada herhangi bir şart ve anlaşma yoktur. Yani ortada kabzedilmiş bir mal yoktur. Kabzedilmemiş malın satılması ise sünnette yasaklanmıştır. Bu sebepten dolayı ortakların uyması gereken herhangi bir şart oluşmamış oluyor. Allah Resulü şöyle buyuruyor:
“Müslümanlar kendi aralarında belirledikleri şartlara uyarlar” (Buhârî, İcâre, 14, 50)
Mufavada Ortaklığı
Bu eşitlik esasına dayanan bir ortaklık çeşididir. Sermaye miktarlarının eşit olması yanında, kârın paylaşılması ve zarara katlanma da eşitlik ilkesine göre çözümlenir. Ortaklardan her biri diğerinin şirket adına yapılacak tüm alım-satımlarda hem vekili ve hem de kefili sayılır. Ortakların şirket sermayesi olabilecek özel mülklerinin bulunmaması gerekir. Özellikle aile şirketleri, kardeşler veya baba ile Çocukları arasında bütün mal varlığını içine alan ve mutlak eşitlik esasına dayanan ortaklıklar bu gruba girebilir.
Bu konu hakkında çok zayıf bir hadis varid olmuştur:
Üç ticaret muâmelesinde bereket vardır. Bunlar; vadeli satış, mufavaza ortaklığı ve satmak için değil de yemek için buğdayla arpayı karıştırmaktır” (İbn Mâce, Ticârât, 63). (Çok Zayıf)
İ’nan Ortaklığı
İki ve daha çok kişinin ticaret yapmak ve elde edilecek kârı aralarında paylaşmak üzere sermaye ortaklığı kurmasıdır. İnan, sözlükte, “atın başına geçirilen ip ve gem” demektir. Prensip olarak iki ortak sermaye ve tasarrufta eşit haklara sahip olduğu, diğerinin dizginini elinde tutabildiği için, ortaklar yanyana ve ayni hizada yolculuk yapan iki atlıya benzetilmiştir. İnan ortaklığında sermayelerin eşit olması gerekmediği gibi, kârın da sermaye oranlarına göre paylaşılması şart değildir. Ancak zarara sermaye oranlarına göre katlanılır.
Şöyle buyurulur: “Kâr, ortakların serbestçe belirledikleri şartlara göre paylaşılır. Zararın tazmini ise, sermaye oranlarına göre olur” (ez-Zeylâî, Nasbu’r-Râye, Kahire 1393/1973, III, 475). Bu hadis, Hz. Ali’den mevkufen nakledilmiştir.
Bu ortaklığın sahih olması için İmam Şafi ve diğer bazı ilim ehline göre, kâr ve zararın anaparadaki paylara göre olması gerekir. Ortaklardan birisinin zararın belli bir bölümünü yüklenmeyi şart koşmasının geçerli olmaması gibi, kârdan anapara oranını aşan bir fazlalığı şart koşması da geçerli olmaz.
Ebdan Ortaklığı
“Bu ortaklık, ortaya mal koymaksızın iki veya daha fazla kişinin sadece bedenleriyle yani elleriyle yani emekleriyle kazanmak hususunda belli bir işi yapmak üzere ortaklık kurmalarıdır. Yapılacak olan işin, fikrî ya da bedenî olması fark etmez. Meselâ; sanat sahibi kimselerin sanatları ile ilgili bir işi yapmak üzere ortak kurmaları gibi. Elde ettikleri kazanç kendi aralarında taksim edilir. Mühendis, doktor, avcı, hammal, marangoz ve benzerlerinin bir araya gelerek yapacakları ortaklık da bu kapsamda değerlendirilir. Hepsinin aynı sanatı yapmakta ortak olmaları şart değildir. Hepsinin sanatkâr olması da gerekmez. Eğer çeşitli sanat dallarından anlayanların bir araya gelerek ortak olmaları caizdir. Çünkü onlar serbest ve mübah bir kazanç üzerinde ortak oldukları için ortaklıkları sahihtir. Bütün sanatkârların aralarında yaptıkları ittifak gibidir. Eğer üç kişi bir araya gelip biri şirketi idare, ikincisi mal alma, üçüncüsü de eliyle çalışmak üzere muayyen bir iş üzerinde bir şirket kurarlarsa bu ortaklık caizdir. Kurdukları şirket sahihtir. Buna binaen bir fabrika kurmak üzere bir takım işçinin bir araya gelip şirketleşmeleri caizdir. Bunların tümünün ya da bir kısmının sanatkâr olmaları fark etmez. Sanatkârı, işçisi, kâtibi ve bekçisi bir araya gelerek şirket kurdukları takdirde bunların hepsi fabrikanı ortağı sayılırlar. Ancak kazanç elde etmek için üzerinde ittifak ettikleri işin mübah olması şarttır. Yapılacak iş haram ise ortaklık da caiz olmaz.” (Bitti) (Tarif için bkz. Fıkhu-s Sünne Seyyid Sabık)
Ebu Davud ve Esreme’nin, Ebu Ubeyde b. Abdullah b. Mes’ud’a isnad ettikleri hadise göre caizdir. Abdullah b. Mes’ud dedi ki: “Bedir günü elde edeceğimiz ganimet üzerinde ben, Ammar b. Yasir ve Sa‘d b. Ebu Vakkas bir şirket kurduk. Sa‘d iki esir getirdi. Fakat ben ve Ammar bir şey getiremedik. Rasulullah (sas) bu tatbikatı gördü ve bir şey demedi.” (Ebu Davud 3388 Elbani Zayıf)
Bu ortaklık türü İmam Malik ve İmam Ahmed b. Hanbel’e göre caiz olan bir ortaklık türüdür.
Ortakların Birbirleri İle İstişaresi
“ … Cabir b. Abdullah r.a şöyle dedi : “ Rasulullah s.a.v : “ Bir kimsenin herhangi bir akar veya hurma da ortağı varsa, ortağına bildirmeden o ortaklık malı satma hakkı yoktur “ buyurdu.
Müslim (1608/133) Nesei (4714) Tirmizi (1312) İbnu’l-Carud (641) Humeydi (1272) Ebu Yağla (1835) Ahmed (3/307-310-382-397) Albani (5/373-İrva)
“ … Cabir b. Abdullah r.a şöyle dedi : “ Rasulullah s.a.v taksim olunmayan ortaklıkta, akarda ve bahçede şufa hakluna hükmetti ve : “ Ortağına bildirmeden diğer ortağın ortaklık malı satması helal olmaz. Diğer ortak dilerse o malı alır dilerse terk eder. Ortağın biri diğerine bildirmeden kendi hakkını satarsa, diğeri o mala sahip olmaya herkesten daha fazla haklıdır “ buyurdu.”
Müslim (1608/134) Ebu Davud (3513) Nesei (4660-4715) Darimi (2/273-274) İbnu’l-Carud (642) Dare kutni (4/224) Ahmed (3/316) Albani (5/373 – İrva)
Müslüman Hak Üzere Olan Şarta Bağlı Kalmalıdır
“ … Ebu Hureyre r.a şöyle dedi : “ Rasulullah s.a.v “ Müslümanlar, hakka muvafık olan şartları üzeredirler “ buyurdu.”
İbnu’l-Carud (637) Ebu Davud (3594) İbni Hibban (1 199-Mevarid) İbni Adiyy (2088-el-Kamil ) Dare kutni (3/279 Hakim (2/449/101) Beyhaki (6/79Abdullah b. Amr el-Müzen babası ve dedesi tarikiyle söyle dedi:
Rasulullah s.a.v : “Müslümanlar islam’ın şartları üzeredirler. Ancak bir haramı hela edici, yahut bir helalı haram edici şart müstesnadır “ buyurdu.” Tirmizi : 1352 – Albani (5/144-İrva
Borç Alıp Vermede Yazışma Ve Şahit Tutma
Allah-u teala şöyle buyuruyor : { Ey iman edenler, belirli bir süreye kadar birbirinize borç verdiğiniz zaman onu yazın. Aranızda adaletli bir yazıcı onu yazsın. Yazıcı Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın ; borcu olan da yazdırsın, Rabb’i olan Allah’tan korksun, borcundan hiçbir şeyi eksik etmesin. Eğer borçlu olan kimse aklı ermez yahut zayıf, ya da kendisi yazdıramayacak durumda ise, velisi onu adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de şahit tutun. Eğer iki erkek yoksa, razı olduğunuz şahitlerden bir erkek iki kadın – şahitlik etsin -. Ta ki kadınlardan biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatsın. Şahitler çağrıldıkları zaman gelmekten kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, onu süresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Bu,Allah katında daha adaletli, şahitlik için daha sağlam, kuşkulanmamanız için daha elverişidir… } Bakara : 282.Ay.
Allah (c.c), Allah yolunda infakı ve mükafaatını, ribayı, haramlılığını, toplum için tehlikesini ve riba yiyenlere vereceği cezayı, ribasız borcu ve ribasız satışları zikrettikten sonra müslümanlar arasında ihtilaf çıkmaması ve hakların kaybolmaması için borçların nasıl teminat altına alınabileceğini anlatmaktadır.
Bazı alimlere göre ayette geçen “deyn” kelimesinden kasıt selem akdidir.
Cumhura göre “deyn” kelimesi; amm (genel) dir ve hem karzı hasen (karşılıksız borç), hem selem akdi, hem de vadeli satışlardan alınacak para kastedilmektedir.
İbni Abbas (r.a):
“Allah (c.c)’nun, belirlenmiş bir zamana kadar yapılan selem akdini helal kıldığına şehadet ediyorum” dedi ve şu ayeti okudu: “Ey iman edenler! Belirli bir vakte kadar (aranızda) borçlandığınız zaman onu yazın…” (Buhari)
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Selem akdi ile hurma almak isteyen, belli ağırlık, belli miktar ve belli zaman tayin ederek alabilir.” (Buhari Müslim)
Noterlik: (Şahit Tutup Yazışma)
“Aranızda bir katip adaletle yazsın.”
Bu ayete göre borcu yazacak olan kişi; güvenilir, adaletli ve ilim sahibi olmalı, hem hak hukuk meselelerini, hem borçlar konusunu, hem de yazma ilmini iyi bilmelidir. İmam Ebu Hanife dışındaki alimler buna bir de müslüman olma şartını ilave etmişlerdir. Borcu yazacağı zaman adaletli davranmalı, kesin ve net sözler kullanmalı, ihtimalli sözler kullanmamalı ve taraf tutmamalıdır.
“Katib, Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin.”
Allah (c.c)’nun öğrettiği ve ilim verdiği bir kimse, müslümanların ihtiyacı olduğu zaman muhakkak onlara yardım etmeli, müslümanlar arasında ihtilaf çıkmaması için hakkı gözeterek borçların yazılmasında yardımcı olmalı ve itina göstermelidir.
“ve yazsın.”
Ayetin bu bölümüne göre yazmayı bilen bir kimsenin borçları yazması için çağrıldığında icabet etmesi farzdır, icabet etmezse günah işlemiş olur. Çünkü bu, emir sıygasıdır.
“Borçlu olan da (borcunu) yazdırsın.”
Borcu yazdıracak olan borçlu kimsedir. Borç onun ikrarıyla yazılsın ki bu konuda şek ve şüphe etmeyip mutmain olsun.
“ve Rabbi olan Allah’tan korkup ondan hiçbir şey eksiltmesin.”
Ayetin bu kısmında Allah (c.c) borçluyu, haksızlık yapmaması için hem Allah’ın ismi hem de sıfatıyla korkutmaktadır.
“Eğer borçlu; sefih, yahut zayıf, yahut yazdırmaya gücü yetmeyen kimse ise (onun yerine) velisi adaletle yazdırsın.”
Eğer borçlu olan sefih (düşünmeden parasını harcayan, aklı kıt) veya zayıf (çocuk, deli, cahil veya bunaklık derecesinde yaşlı) veya yazdırmasını bilmeyen (dilsiz, kekeme veya yazılacak dili bilmeyen, yabancı ya da yazdıracak ilmi olmayan) bir kimse ise o zaman velisinin veya ona vekil olan kişinin borcu adaletle yazdırması gerekir.
Şahitlerde Bulunması Gereken Sıfatlar
“(Borç ve alacak yazılırken) erkeklerinizden iki de şahid bulundurun. Eğer iki erkek olmazsa, razı olacağınız şahidlerden bir erkekle, birinin yanılması halinde, diğerinin ona hatırlatması için iki kadın yeter.”
Ayetteki “erkeklerinizden” sözü şahitlerde bulunması gereken sıfatları ifade etmektedir. Buna göre şahitler; müslüman olmalı, çocuk olmamalıdır. Buna göre şahidlik için iki müslüman erkek veya bir müslüman erkek ile iki müslüman kadın gerekmektedir.
Cumhura göre “razı olacağınız”dan kasıt; “dinini, adaletini, dürüstlüğünü kabul ettiğiniz kimseler” manasındadır. Dolayısıyla şahidin adaleti sabit olmalı yani başkaları tarafından adaletli olduğu tasdik edilmelidir.
Bir Şahidin Şahitliği Ve Alacaklının Yeminiyle Hüküm Verilir Mi?
“Rasulullah (s.as) bir şahit ve yeminle alacaklının lehine hüküm vermiştir.” (Müslim, Nesei, Tirmizi, Ebu Davud, İbni Mace)
Bu ise sadece borçlar hukukunda geçerlidir. Yoksa hadler hukuku için geçerli değildir. Selef imamları da bunun üzerine ittifak etmişlerdir.
İslam’da Ticari Ortaklık HAZIRLAYAN: OĞUZ ÖNDER