Sahabe Ve Hariciler – Selefiler Ve Tekfirciler
Sahabe Ve Hariciler – Selefiler Ve Tekfirciler
Kur’an ve Sünnet bizlere her dönemde hak yoldan inhiraf eden zümrelerin varlığından haber verir. Mesela Bakara 213. Ayet, haktan inhirafın yani şirkin bidayetini haber verir.
Rasulullah (s.a.v)’da birçok hadislerinde hakkın bir, batılın muhtelif olduğunu bildirir. Hatta henüz kendisi hayatta iken kendisinden sonra vuku’ bulacak olaylardan ve tefrikalardan haber verir. Ümmetinin 73 fırkaya ayrılacağını, biri hariç gerisinin ateşte olduğunu haber verir. Kurtulan fırkayı da beyan eder ki, kurtulanlar o yola suluk etsin, o yolun dışında kalan yollardan da teberri etsin. (beri-uzak dursun)
İşte tam bu noktada Allah ve Rasul’u hidayeti sahabenin yolu olarak Bakara 137, Nisa 115, Tevbe 100 ve başka ayetlere haber verir. Bu yolun gayrında olanlar, iman iddiasında bulunsalar dahi imanlarının merdud olduğunu peşinen bildirir.
Zira matlub olan (taleb edilen) iman etmek değil, ashab gibi iman etmektir.
Hak yoldan inhiraf eden fırkaların bazıları Rasulullah’ın vefatından hemen çok kısa zaman sonra çıkmış, bazıları ise çok daha sonra ortaya çıkmıştır.
Ancak bunların en tehlikelisi sahabe asrında ortaya çıkan, Allah’ın tezkiye ettiği (imanlarına şahitlik ettiği) ashabı tekfir eden (kafir ilan eden) HARİCİLERDİR. Zaten bunların atası da Rasulullah (s.a.v)’ı dahi adaletsizlik ile itham etmiştir.
Hariciler, sahabe asrında ortaya çıkan, sair dalalet fırkalarına nisbeten ashaba en çok benzeyen bir topluluktu. Hatta Rasulullah’ın dili ile çokça ibadet eden, sahabelerin dahi özeneceği kadar çok ibadet eden, Kur’an okuyan ancak okudukları şeylerin kalplerine inmediği, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkan cehennem köpekleri idi.
Her dalalet fırkasının yaptığı gibi onlar da batıllarında kullanacakları malzemeyi Kur’an’a nisbet etmeye çalışıyorlardı.
Maide 44 ve Yusuf 40. Ayetler ile batıl istidlallerde bulunarak Ali (r.a) ve diğer sahabeleri kafir sayıyorlardı.
Oysaki onlara Bakara 137, Nisa 115 ve Tevbe 100. Ayette emredilene baksalardı, Maide 44 ve Yusuf 40. Ayetleri ve diğer ayetleri, tekfir ettikleri sahabe gibi anlamaları gerektiğini göreceklerdi.
İşte onlar ayetleri ashab gibi anlamadıkları için sapıttılar. Hidayette olan ashabı dalalette olmakla itham ettiler.
Bugün de ashabın yoluna tabi olan selefiler ile, sahabeyi tekfir eden haricilerin atıkları olanlar arasında aynen böyle büyük bir fark vardır.
Onlar her ne kadar ashabı hüccet saydıklarını iddia etseler de pratikte durum hiç de öyle değildir.
Sahabeler, hariciler hakkında söylenen tüm naslara rağmen muayyen tekfirden kaçınmış ve haricilere Müslüman muamelesi yapmış iken, hariciler ashabın tüm faziletine rağmen ashabı tekfir etmek için bir iki ayeti dillerine dolamışlardı.
Ne yazık ki bugünkü haricilerde, Müslümanları tekfir etmeyi tevhid daveti olarak addetmiştir.
Onlar ayetlerin mutlak ve muayyenini, umum ve hasını, sibak ve siyakını, muhkem ve muteşabihini, vaad ve vaidini bilmeden, iman edenler hakkında kafirlik hükmü verirler.
İbnu’l Cevzi (rhm)’ın dediği gibi “ Şeytan, haricileri kendilerini ilimli zannettirerek kandırmıştır” (Telbisul İblis – İblisin Haricilere Oyunu )
Selef ise sözü veya fiili küfür veya şirk olarak isimlendirmesine rağmen faili kafir veya müşrik olarak isimlendirmenin önünde birçok mevani’ (maniler) ve davabit zikrederler.
Selefimiz muayyen şahsın tekfirinden olabildiğince kaçınmış, tekfir işini avam veya ilim talebelerine bırakmamıştır.
İbn Teymiyye (rhm) dediği gibi “ Tekfir ettirecek hüccet ya sultan tarafından ya da kadı / hakim tarafından yapılmalıdır”
Bizler fiilin hükmü ile failin hükmünü tefrik – ayırmayı- etmeyi selefimizden öğrendik.
Allah bizleri Selefin yolundan ayırmasın.
Cihan Elmas
04.04.2019
İbn Teymiyye’nin kitapları okunur Mu?